DİZ KİREÇLENMESİ VE KÖK HÜCRE TEDAVİSİ
Kireçlenme yaşla sıklığı artan, sebebi tam olarak izah edilemeyen kıkırdak yapımı ve yıkımı arasındaki dengesizlikten kaynaklandığı düşünülen diz ve kalça gibi ağırlığın yoğunlukla taşındığı eklemleri tutma meyili olan dejenatif bir hastalıktır. Artrozlu bir eklem sert, bükülmekte zorlanan bir eklemdir ve ağrılıdır. Bugün hastalığın ilerlemesini durduran bir tedavi yöntemi mevcut değildir.*
Dünya nüfusunun yaklaşık %15’ni etkileyen bu rahatsızlık ciddi iş,güç kaybı ve hayat kalitesi düşüklüğü yapar. Kıkırdaklarda bozulma ile giden bu hastalıkta eklem sertleşir, başta yoğun fiziksel aktivite esnasında görülen arılar zamanla istirahatte de ortaya çıkar.
Peki bu hastalık için risk faktörleri nelerdir
En başta gelen risk faktörü yaştır, aslında kireçlenme orta-ileri yaşın bir hastalığıdır ve yaş ilerledikçe hastalığın görülme sıklığı artar çünkü; yaş ilerledikçe dokuların kendilerini yenileyebilme kabiliyeti ve esnekliği azalır. Kireçlenmenin bazı tiplerinde genetik faktörler önemlidir. Özellikle el,parmak eklemlerinde nodüllere sebep olan nodüllü osteoartrit diye bilinen tipinde katılım daha önemlidir. Bir başka faktör cinsiyettir, kalça tutulma erkeklerde, diz ve el tutulumu kadınlarda daha sık görülür. Yine eklem yükünü arttırdığı için şişmanlık bir risk faktörüdür. Aşırı kilolularda daha sık görülür. Bazı meslekler eklemleri aşırı kullanmayı gerektirir. Bu da risk faktörüdür. Yine kireçlenme bazı hastalıklarla beraber sık görülür, romatoit artrit ve gut hastalığı bunlardan ikisidir.
Artroz yani kireçlenme aslında eklem kıkırdıklarının harabiyetidir ve bu harabiyet dokunun kendini yenileme (rejenerasyon) özelliğini azaldığı orta ve ileri yaşta netleşir. Eklemde eklem sıvılarının azalması, eklem yüzeylerinin hasarlanması ve düzensizleşmesi sonucu oluşur. Başta istirahatle geçen ağrı ilerki dönemlerde istirahatle de geçmez. Eklem kıkırdağı yırtılır, kemiklerde spur denilen çıkıntılar oluşur bazen bu çıkıntılar kırılır,eklem içine düşer ve eklemi kitler. Buna da eklem faresi denir.
Kireçli eklemlerde krepitasyon denilen eklem hareketi ile gıcırdama sesi olarak tanımlanabilecek fizik muayene bulgusu oluşur. Görüntülemelerde hastalığın boyutu ortaya çıkar, eklem içerisinde alınan sıvının incelenmesiyle hastalığın iltihapsız olduğu tespit edilebilir.
Başlangıçta tedavi için hafif egzersiz, kilo verme, işi hafifletme gibi doğal önerilerde bulunulur. Parasetamol grubu başta bir takım ağrı kesiciler reçete edilebilir. Glukozamin ve kondritin adındaki ilaçlar eklem içine uygulandığında eklemdeki kaygan sıvı miktarını artırır ve eklemin yenilenmesine yardımcı olur. Bu tedavilerden fayda görmeyen hastalar operasyona gider ve diz protezi mecburiyeti doğar.
Ciddi eklem ağrısı çeken orta ve ileri yaş kadınlar kronik ağrı kesici kullanma ile diz protez ameliyatı arasında kısır döngüye girerler, hayat kalitelerinde ciddi bozulma olur. Çoğu zaman kullandıkları ağrı kesicilerin yan etkileri(mide ağrısı gibi) durumu daha da kötüleştirir. Diz protezi çözüm gibi gözükmekte ise de majör bir operasyon olduğu için bir takım riskleri de yanında getirir.
Son zamanlarda trombositten zenginleştirilmiş plazma(PRP) diziçi uygulamaları sık olarak yapılmaya başlandı. PRP için kök hücre tabirini kullanmak terminolojik anlamda uygun değildir. PRP büyüme faktörlerinden zengin bir plazma sıvısıdır. Rejenerasyona(yenilenme) katkısı vardır.
İnflamasyonu(iltihap) azaltıcı etkisi vardır fakat bir tüp PRP içerisinde 3 ya da 5 adet kök hücre çıkabileceği gibi hiç çıkmayabilirde. Kaldı ki içerisinde mevcut bulunan beyaz kan hücreleri ve kan pulcukları da uygulamayla beraber bir miktar ağrı yapabilir. Kireçlenmelerde sınırlı faydası vardır. Kök hücreden ziyade zenginleştirilmiş büyüme faktörü içermektedir. Katkısı azdır.
Bizim bu makalede kök hücreden kastettiğimiz şey karından lipoasprat yöntemiyle alınan yağ dokusundan elde edilen ve ortalama 100 gr’nda 50-100 bin adet mezankimal kök hücrenin bulunduğu bunun yanında progenitör hücrelerden ve büyüme faktörlerinden zengin SVF(Stromal Vasculer Fraction) ve saf mezankimal kök hücrelerdir.
Klinikte kök hücre dediimiz zaman anlaşılması gereken şey budur. Kök hücre tabiri ile ilgili anlam karmaşası özellikle sanal ortamlarda sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Halkımız tarafından kök hücre tabiri çoğu zaman PRP ve CGF gibi kaynaklar için kullanılmaktadır. Bu doğru bir ifade değildir aslında kök hücre SVF ve saf mezankimal hücrelerdir. Bunu da bu makalede açıklamak istedim. Bilgi kaynağı olarak internetin sık olarak kullanıldığı günümüzde bu tür karmaşalar olmaktadır.
Yeri gelmişken burada PRP’yi de tanımlamak isterim. Kişinin kendi kanından hazırlanmış, iyileşme uyaran büyüme faktörlerinden zengin bir plazma sıvısıdır. Kişiden 10 ila 60 ml arasında kan çekilir, santrifüjde u kan bileşenlerine ayrılır, trombositler(kan pulcukları) içerisinde bulunan yoğun büyüme faktörlerini salması için kalsiyüm ile muamele edilir. Elde edilen 2 ile 6mllik trombositten zengin özel bir kısım vücutta harabiyetin olduğu yere lokal olarak uygulanır.
PRP bir ilaç olmadığı gibi kişinin kendi kanı dışında ekstra bir şey içermez. Herhangi bir zararlı etkisi yoktur, bağışıklık sistemini baskılamaz sadece yara iyileşmesini olağandan daha hızlı ve daha güçlü gerçekleştirir.
PRP diz içine yalnız başına ve bazı kliniklerde hiyaluronik asitle beraber uygulanmaktadır. Buradaki amaç eklem harabiyetini doğal yollardan onarmak, vücudun kendini yenileyici özelliklerini arttırmaktır. Yalnız PRP’de çok çok az miktarda kök hücre bulunur hatta hiç bulunmadığını iddaa edenler de vardır. Etkisi hem lokal hem sınırlıdır.
PRP’nin başlıca kullanıldığı yerler; kronik tendinitler, diz bağ yaralanmaları, kas yaralanmaları, Osteoartrit (Kireçlenme), kıkırdak onarımı, cerrahi sırasında yardımcı olur.
Eklem dokusunun kendine has damar ve sinir paketi yoktur. Harabiyeti durumunda dolayısıyla kendisini onaramaz. Eklemde sıvı kaybı ve dejenerasyon ile giden kireçlenme gibi durumlarda bugüne kadar kalıcı bir tedavi uygulanamıyordu. Bugün kök hücre tedavileri ile eklem yenilenmesi ve tahribatın giderilmesi başarı ile yapılmaktadır. Kök hücreler, insanlarda bütün dokulardaki damarların çevresinde yerleşmiş ana hücrelerdir. Doku hasarı meydana geldiğinde aktif hale gelirler.
Kök hücreler belli başlı kemik iliği ve yağ dokusundan harmanlama ile elde edilir. Yağ dokusundaki kök hücre yoğunluğu emik iliğindekinin neredeyse 50 katıdır. Kaldı ki yoğun büyüme faktörleri ve progenitor hücreleri de ilave edince bu dokudan hazırlanan SVF’nin ne kadar tesirli olabileceği tahmin edilebilir. SVF’nin etkisi büyük olduğundan tek uygulama dizicine yeterlidir. PRP’den yüzlerce defa daha etkili olduğu düşünülmektedir. Hatta karşılaştırılamaz bile.
200 gr karındaki yağ dokusundan elde edilen solüsyon yani SVF diz kireçlenmesine tek başına kafidir. Mevcut bütün hasarı düzeltebilecek kabiliyettedir. SVF’ler enjekte edildiğinde bölgede besin ve oksijen konsantrasyonunu arttırır, iyileşmeyi hızlandırır ve dokuyu baştan sona rejenere eder. Eksik olan hücreleri tamamiyle yerine koyar, onlarca SVF içerisinde kök hücreler onlarca çeşit hücreyle rahatlıkla dönüşebilir.
SVF’nin başlıca kullanıldığı alanlar şunlardır: Diz-kalça kireçlenmesi, kellik-saç dökülmesi, kapanmayan yaralar, diyabetik ayak, menüsküs rahatsızlıkları, spor travmaları-burkulmalar, anti aging çalışmaları.. liste bayağı uzundur. Bütün bu alanlarda SVF tedavide çığır açmıştır.
Özetle SVF eklemiçi tek uygulamadır. Hastanede yatış gerektirmez, lokal anestezi ile yağ alınır ve bu işlem yarım saat sürer, 24 saate kadar laboratuarda hazırlanır. Uygulama sonrası kişi normal günlük hayata dönebilir. 3 ila 6 ayda bozuk olan eklemi tedavi eder ve etkilidir. Son olarak SVF uygulaması FDA(Amerikan İlaç Dairesi) ve Sağlık Bakanlığı onaylıdır.
Saf mezankimal kök hücre uygulamaları da kireçlenmelerde lokal (diziçi)ve sistemik(damardan serum ile) yapılabilir. Şöyle ki karından blok şeklinde çıkarılan bir miktar yağ içerisindeki kök hücreler kültür ortamında üretilir, bu süre yaklaşık 1 ay alır , belli bir sayıya ulaştığında solüsyon haline getirilir ve dizicine uygulanır.
Bu kök hücreler bulunduğu dokudan hasarlı bir dokuya geçerler ve hasarlı olan dokuda doku tamirini yaparlar,** lokal de verilseler sistemik te verilseler bu etkiyi oluştururlar.
Bu kök hücreler tıp dünyasında gerçekten çığır açtı. Kıkırdak hasarı iyileşmez’ bu cümle klasik ortopedi kitaplarının kıkırdak sorunları bölümünün ilk cümlesidir. Evet bundan 15 sene önce bu tabir doğruydu. Ancak yıllar içerisinde kıkırdağın biyolojisi daha detaylı araştırıldıkça ve öğrenildikçe daha da önemlisi biyolojik tedavi yöntemleri geliştikçe bu anlam değişmeye başladı ve kıkırdak lezyonları tamir edilebilir denmeye başlandı. Özellikle de hücresel tedavilerin gelişmesi ve kök hücre teriminin gündeme sık gelmesi ile artık kıkırdak hasarları iyileştirilebilir cümlesi kullanılmaya başlandı.**
Otolog eklemiçi mezankimal kök hücre tedavisinin genellikle olumlu klinik sonuçlarla güvenle uygulanabilir bir tedavidir.***
Konu ile ilgili yakın takibimiz ve uygulamalarımız devam etmektedir..
Dr. Ayhan Bekmez